4721 S. K. m. 174, 185) (6098 S. K. m. 49, 58, 61)
Dava: Davacı-karşı davalı … vekili Avukat … tarafından, davalı-karşı davacılar … ve diğeri aleyhine, asıl davada 18/03/2014, birleşen davada 01/08/2014 günlerinde, karşı davada davalı-karşı davacılar … ve diğeri vekili Avukat … tarafından, davacı karşı davalı … aleyhine 24/04/2014 gününde verilen dilekçeler ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl, karşı ve birleşen davaların kısmen kabulüne dair verilen 15/05/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı-karşı davalı … vekili ile davalı-karşı davacılar … ve … vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı-karşı davalı … ile davalı-karşı davacı …’in asıl davaya yönelik temyiz itirazları ile davalı-karşı davacı …’ın karşı davaya yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalı-karşı davacılar … ile …’ın birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Asıl ve birleşen dava ile karşı davalar kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece asıl dava ile davalı-karşı davacı …’in karşı davası yönünden kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne, davalı-kaşı davacı …’ın karşı davası bakımından istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı-karşı davalı … ile davalı-karşı davacılar … ve … tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, resmi nikahlı eşi davalı …’in diğer davalı ile kendisini aldattığını, davalının evli olduğunu bildiği halde eşi ile ilişkiye girmesi eyleminin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu iddia ederek kendisi ve birleşen dosya ile çocuğu için manevi tazminat talep etmiştir.
Mahkemece birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Sadakat yükümlülüğü sadece eşe ait olduğundan ve yansıma yoluyla da tazminat istenemeyeceğinden birleşen dosya davacısı .. istemin tümden reddedilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
3- Davalı-karşı davacı …’ın asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Davacı-karşı davalı … asıl davada kendi adına birleşen davada oğlu davacı .. adına verdiği dava dilekçelerinde, davalılardan … ile evli olup anlaşmalı olarak boşandıklarını, boşanmadan sonra davalı eski eşinin kendisini diğer davalı … ile aldattığını öğrendiğini, davalıların hayasızca hareketlerde bulunmak suçundan yargılanarak cezalandırıldıklarını, ceza dosyasındaki maddi olayları öğrendiklerinde büyük ruhsal sarsıntı geçirdiklerini, davalıların eyleminin kendisinin ve oğlunun kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu iddia ederek, uğradıkları manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı-karşı davacılar, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
TMK’nın 185. maddesine göre, “Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” Aynı Kanun’un 174. maddesine göre de, “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
Evlenmeyle eşler arasında kurulan aile birliğinin taraflara yüklediği ödevlerin ihlali veya yerine getirilmemesi durumunda bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eş yönünden Türk Medeni Kanunu’ndaki sonuçları, boşanma ve boşanma sebebi olması durumunda, bu olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya uğraması halinde manevi tazminat talep edilebileceğidir.
TBK’nın 49. maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Yine TBK’nın 58. maddesinde “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.” Haksız fiile dayalı bir borcun doğabilmesi için, hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, fiili işleyenin kusuru olmalı, sonuçta bir zarar doğmalı, zarar ile işlenen fiil arasında da uygun nedensellik bağı bulunması gerekir.
Somut olaya gelince, davalı-karşı davacı …’nın ve davalı eski eş …’in davacılara yönelik ve bütün olarak aldatma mahiyetindeki davranışlarının manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğinin tartışılması gereklidir.
Yukarıda incelenen yasa maddeleri uyarınca, davacının davalı eski eşinin TMK’nın evlenmeyle eşe yüklediği ödevler arasında bulunan sadakat yükümlülüğünü ihlali nedeniyle, Kanun’un 185. ve 174. maddeleri uyarınca boşanma sebebi ve istek halinde manevi tazminatı gerektirir nitelikte olduğu kuşkusuzdur. TMK’daki düzenleme, davalı eski eşin evlenme ile kurulan aile birliğinin tarafı olması sıfatından kaynaklanmaktadır. Zira, davalı eski eş kendi iradesi ile bu birliğin tarafı olmayı kabul etmiş ve yasanın kendisine tanıdığı hak ve yükümlülükler altına girmiştir.
Davalı-karşı davacı …’ın eyleminin manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğine gelince, davalı karşı davacı …’ın doğrudan davacıların bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Söz konusu Kanun’da yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.
6098 sayılı TBK’nın müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerinin de uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Zira, söz konusu Kanun’un 61. maddesinde haksız fiil nedeniyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan yasal duruma göre, davalı-karşı davacı … zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu sorumluluğu belirsiz hale getirecektir.
Açıklanan nedenlerle, TBK’nın 58. maddesine göre, davalı karşı davacı …’ın eylemi, davacıların kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, asıl ve birleşen davalarda davacıların davalı-karşı davacı …’a yönelik manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4- Davacı-karşı davalı … vekilinin karşı davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Davalı-karşı davacı … vekili, boşanmadan sonra davacı-karşı davalı …’nun müvekkili .. sürekli tehdit ettiğini, müvekkilinin yakın çevresinde rencide edici beyanlarda bulunarak müvekkilinin kişilik haklarını ihlal ettiğini, tehditler nedeniyle .. başvurarak koruma kararı aldıklarını, müvekkili .. evlilik birliği içerisinde davacıdan şiddet gördüğünü, onun tarafından sürekli hakarete maruz kaldığını, bu sebeple müvekkilinin psikolojisinin çöktüğünü ve itibarının zedelendiğini beyan ederek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı-karşı davacı … ile davacı-karşı davalı … sayılı ilamı ile anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Boşanma davasında taraflar birbirlerinden maddi ve manevi tazminat talepleri bulunmadığını beyan etmişlerdir.
Şu durumda, davalı-karşı davacı …’in eldeki davada evlilik içerisinde gördüğü şiddet nedeniyle davacı-karşı davalı …’ndan talep ettiği manevi tazminat isteğinden anlaşmalı boşanma sırasında feragat ettiği kabul edilmelidir. Boşanmadan sonra ise davacı-karşı davalı … kendisine yönelik haksız bir fiili olduğunu ispatlayamamıştır. Bu nedenle davalı-karşı davacı …’in de davasının reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
Temyiz edilen kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalı-karşı davacılar … ile … yararına, (3) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davacı-karşı davalı … yararına, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalı … yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı-karşı davacı …’in karşı davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, davacı … vekilinin asıl davaya yönelik, davalı-karşı davacı … vekilinin karşı davaya yönelik, davalı … vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının yukarıda (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve taraflardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 07.06.2016 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava; davacının eşi olan diğer davalı … ile diğer davalı …’ın evlilik dışı birlikteliğinden kaynaklanan kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; davalı vekili tarafından temyiz edilen hüküm, Dairemiz çoğunluğunun, davalı …’ın bu eyleminin, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir fiil olarak kabul edilemeyeceği benimsenerek, hükmedilen manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel mahkemenin kararında da vurgulandığı gibi; eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine sadakat borcu altına girmelerinin yanında, mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumlulukları bulunmaktadır. Davacının eşinin evli olmasına rağmen bir başkası ile cinsel ve duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği eşine karşı haksız eylem niteliğindedir. Davalı da evli olduğunu bilerek davacının eşiyle gayri resmi ilişkiye girmek suretiyle, gerek yasalarca, gerek örf ve adet hukukunca korunmayan haksız bir davranış içine girmiştir. Bu davranış da açıkça haksız eylem niteliğindedir.
Eş söyleyişle, esasen diğer davalı eşin evlilik birliğinin gerektirdiği sadakat yükümü bulunmakla birlikte, onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen onunla birlikte ilişkiye giren davalının da dava dışı eşin sadakatsizlik eylemine katıldığında, her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku bulunmamaktadır. O halde Türk Borçlar Kanununun 61. (Borçlar Kanununun 50. md.) maddesinde düzenlenen birden fazla şahsın müşterek kusurlarıyla bir zarara yol açmaları, diğer bir deyimiyle tam teselsül hali mevcut olup, davalı doğan zarardan davacının eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur.(HGK 2010/4-129 E. – 173 K.)
Müteselsilen sorumluluğun bulunduğu durumda da davacı, alacağını sorumluların tamamından isteyebileceği gibi, bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir. (HGK 12.11.2003 gün ve 2003/9-685 E. – 690 K.)
Hal böyle olunca; mahkemece, davalı …’ın açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden sorumluluğu kabul edilerek davacı eş yararına tazminata karar verilmesi doğrudur. Bu aşamada hükmedilen tazminatın miktarı hakkındaki görüşüm saklı kalmak üzere, yukarıda belirttiğim nedenlerle davalılardan … ile ilgili istemin reddi gerektiği yolundaki bozma kararının (3) nolu bendine katılmıyorum. 07/06/2016
KARŞI OY YAZISI
1- Dava, davalı …’ın davacının diğer davalı eşi ile birlikteliğinden kaynaklanan haksız saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Çoğunluk ile aramdaki uyuşmazlık evlilik dışı birlikteliğin haksız fiil olarak kabul edilip edilemeyeceği dolayısıyla davalının bu eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine karşı sadakat borcu altına girdikleri gibi, mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumluluk altına girerler. Davacının eşinin evli olmasına rağmen bir başkası ile cinsel ve duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği eşine karşı haksız eylem niteliğindedir. Davalı da evli olduğunu bilerek davacının eşiyle gayri resmi ilişkiye girmek suretiyle, gerek yasalarca, gerek örf ve adet hukuku tarafından korunmayan haksız bir davranış içine girmiştir. Davalının bu davranışı da açıkça haksız eylem niteliğindedir.
Eş söyleşiyle, esasen diğer davalı eşin evlilik birliğinin gerektirdiği sadakat yükümü bulunmakla birlikte, onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen ilişkiye giren davalının da eşin sadakatsizlik eylemine katıldığında, her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku yoktur. Türk Borçlar Kanunu’nun 61. (Borçlar Kanunu’nun 50. md.) maddesinde düzenlenen birden fazla şahsın müşterek kusurlarıyla bir zarara yol açmaları, diğer bir deyimle tam teselsül hali mevcut olup, davalı doğan zarardan davacının eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur. (HGK. 2010/4-129 E-173 K)
Müteselsil sorumluluğun bulunduğu durumlarda davacı alacağını sorumluların tamamından isteyebileceği gibi, bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir. (HGK. 12/11/2003 gün ve 2003/9-685 E, 690 K)
Mahkemece, davalı …’ın da açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden sorumluluğu kabul edilerek davacı eş yararına manevi tazminata karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan kararın (3) nolu bendine ve;
2- Birleşen dava davacısı .. yönünden; davalıların eylemi nedeniyle kişilik hakları zedelenmiş olup yaşamı boyunca bu vesile ile konuşulacak ve hatırlanacak toplumun onaylamadığı bir olayı yaşayan annesi ve onun ilişki kurduğu diğer davalının yarattığı olumsuz yargılarla anılacağından dolayı manevi tazminat koşulları oluştuğundan bozma kararının (2) nolu bendine katılmıyorum. 07/06/2016 (¤¤)